“Klostrofobi ne demek?” sorusuna; kapalı ya da dar alanlarda yaşanan yoğun panik, kaygı ve korku durumudur, şeklinde yanıt verilmesi mümkündür. Kapalı alan korkusunun tedavi edilmemesi halinde kişilerin günlük yaşamdaki aktivitelerinde de bozulmalar meydana gelir. Bununla birlikte günümüzde klostrofobinin tanı ve tedavisinde kullanılan pek çok farklı yöntem mevcuttur. Tedavi süreci hem uzmanların değerlendirmeleri hem de fobinin şiddetine bağlı olarak değişiklik gösterir.
Psikolojik ve psikiyatrik diğer rahatsızlıklarda olduğu gibi klostrofobinin arkasında da pek çok neden bulunur. Kimi fobiler çok daha hızlı bir şekilde tedavi edilebilirken bazı korkuların anlaşılması için daha derinlikli bir terapi süreci gerekebilir. Çocuklukta öğrenilen davranış kalıplarının anlaşılması ve bunlardan kaynaklı rahatsızlıkların iyileşme süreci ise daha uzun sürer. Bu nedenle kaygı nedenlerinin doğru bir şekilde anlaşılması ve semptomların mümkün olan en kısa sürede giderilmesi iyileşme sürecinde büyük bir öneme sahiptir.
Kapalı alan korkusuna sebep olan pek çok faktör mevcuttur. Klostrofobi kimi zaman tek bir nedene bağlı olarak gelişirken bazı zamanlarda farklı etkenlerin bir araya gelmesiyle ortaya çıkar. Özellikle çocuklukta ve ergenlikte yaşanan travmatik deneyimler, bireylerin çeşitli fobiler geliştirmelerine neden olabilir. Kapalı alan korkusunun arkasındaki nedenlerin detaylı bir şekilde incelenmesi, doğru tanı ve tedavi yöntemlerinin uygulanabilmesi adına büyük önem taşır. Klostrofobinin olası nedenleri şu şekilde sıralanabilir:
●Çocuklukta yaşanmış travmatik bir deneyim, yetişkinlikte kapalı alan korkusuna neden olabilir. Kapalı bir alanın içerisinde mahsur kalma durumunda kişide yoğun kaygı ve panik duyguları ortaya çıkarabilir.
●Genetik ve ailevi faktörler de kapalı alan fobisi gelişmesine sebep olan durumlar arasındadır. GPM6A genindeki bazı mutasyonların klostrofobiye olan yatkınlığı arttırdığı bilinir.
●Bireyler, ailelerinden ya da çevrelerinden gördükleri davranışları öğrenerek çeşitli fobiler geliştirebilirler. Kişi, klostrofobiyi çevresinde dar alan korkusu yaşayan bir yakını gözlemleyerek öğrenmiş olabilir.
●Beyinde meydana gelen birtakım biyolojik dengesizlikler de klostrofobi sebepleri arasındadır. Serotonin gibi belirli nörotransmitterlerin yetersiz çalışması durumunda çeşitli anksiyete bozuklukları gelişebilir. Ayrıca beynin amigdala bölgesinin fazla aktif bir şekilde çalışması da yine kapalı alan korkusunu artırabilecek etkenler içerisinde yer alır.
Sadece çocuklukta değil, ergenlikte ve yetişkinlikte yaşanan travmatik olaylar da kapalı alan korkusunun ortaya çıkmasına zemin hazırlayabilir. Örneğin; bir yerde kilitli kalmak ya da uçakta sarsıntıya maruz kalmak gibi deneyimler klostrofobiyi tetikler. Ayrıca kapalı alanda kalma korkusu, yaygın anksiyete bozuklukları ve panik atak gibi farklı durumların bir semptomu olarak da ortaya çıkabilir.
Klostrofobi görülen insanlar, tehlikede olmadıklarını bilmelerine rağmen yine de kaygı hissini ve ortaya çıkan fiziksel semptomları engelleyemez. Meydana gelen ekstrem olaylarda felçle sonuçlanacak kadar yoğun bir panik hissi yaşanması dahi muhtemeldir. Bununla birlikte çok şiddetli korku durumlarında, klostrofobinin yanı sıra başka bir rahatsızlığın olup olmadığına da bakılır. Özellikle travma sonrası stres bozukluğu ve genel anksiyete bozukluğu gibi rahatsızlıklar kapalı alan korkusunu da beraberinde getirir. Bu nedenle tedavi sürecinde öncelikle korkuya sebep olan asıl faktörün saptanması gerekir.
Kapalı alan korkusu yaşayan kişilerde fiziksel ve psikolojik bazı belirtiler görülür. Meydana gelen belirtilerin türü ve yoğunluğu, yaşanan durumun şiddetiyle birlikte hastanın kişisel öyküsüne göre değişiklik gösterir. Klostrofobinin en yaygın belirtileri ise şu şekildedir:
●Nefes darlığı
●Baş dönmesi
●Baş ağrısı
●Mide bulantısı
●Göğüs ağrısı ya da sıkışması
●Terleme ve titreme
●Kalp çarpıntısı
●Boğulma hissi
●Ağız kuruluğu
●Bilinç bulanıklığı ve oryantasyon bozukluğu
●Tuvalete gitme ihtiyacı
●Sıcak basması
●Uyuşukluk
● Vücudun çeşitli bölgelerinde karıncalanma hissi
●Bayılma
●Donup kalma
●Yoğun kaygı ve panik hissi
●Ölme korkusu
●Kontrolü kaybetme endişesi
●Panik atak
●Huzursuzluk
●Gerçeklik algısını kaybetme
Kapalı alan korkusu, tedavi edilmediği takdirde bireylerin günlük hayattaki aktivitelerini önemli derecede etkileme gücüne sahiptir. Özellikle meslekleri gereği kapalı alanlarda bulunması gereken kişiler için klostrofobi, son derece zorlayıcı bir deneyime dönüşebilir. Kapalı alanda nefes alamama korkusu olarak da açığa çıkabilen klostrofobiyi doğru tedavi ve terapi yöntemleriyle yenmek mümkündür.
Niktofobi tedavisi için https://www.drmuzafferoztosun.com/niktofobi-karanlik-korkusu-nedir adresimizi ziyaret ediniz.
Klostrofobi tedavisinin geciktiği durumlarda bireyler, çeşitli davranışsal belirtiler de göstermeye başlar. Örneğin, korku ya da panik yaşanacağı endişesiyle kalabalık alanlara girmemek ve kapalı ortamlardan uzaklaşmak gibi davranışlar ortaya çıkar. Kaçıngan davranışlar, kişinin hem mesleki hayatını hem de sosyal yaşamını olumsuz yönde etkiler. Hastalığın ilerlemesi halinde semptomlarla başa çıkmak da son derece zordur. Bu nedenle en kısa sürede bir uzmanla görüşmek ve uygun görülen tedaviye başlamak oldukça önemlidir.
Klostrofobi, çok farklı durum ve mekânlarda ortaya çıkabilir. Asansör, uçak, toplu taşıma araçları ve kalabalık ortamlarda meydana gelebilen kapalı alan korkusu, özellikle nüfusun fazla olduğu büyük şehirlerde daha yaygın olarak görülür. Klostrofobinin ortaya çıkabileceği bazı durumlar şu şekilde sıralanabilir:
●Dar ve kalabalık ortamlar
●Asansör, depo ya da bodrum benzeri küçük mekânlar
●Uçaklar
●Metro ya da metrobüs gibi kalabalık toplu taşıma araçları
●Sinema, tiyatro ya da kapalı konser salonları
●Mağaralar
●Tomografi (CT) ya da Manyetik Rezonans Görüntüleme (MRI) tarayıcıları
●Mağazalarda yer alan soyunma kabinleri
●Döner kapılar
●Bir odada kilitle kalma durumu
●Trafikte sıkışma durumu
İnsanlar, günlük hayatlarında kapalı, dar ve kalabalık alanlarda bulunmak durumundadır. Bu nedenle klostrofobi tedavi edilmezse kişinin günlük yaşamı da olumsuz etkilenir. Bununla birlikte korkunun hangi ortam ve durumlarda ortaya çıktığı, doğru tanı ve tedavi yöntemlerinin belirlenmesi açısından önemlidir.
Spesifik bir anıdan ya da travmatik bir deneyimden kaynaklanan klostrofobi durumlarında, özellikle belirli bir mekân tetikleyici olabilir. Örneğin; kişi çocukken suya düştüyse ve yüzemeyip boğulma korkusu yaşadıysa havuzlar tetikleyici olacaktır. Bir diğer sebep de çocukların kazara kapalı araç ya da mekânlarda unutulmasıdır. Küçükken arabada kilitli kalan ve boğulma tehlikesi yaşayan bir çocuk, ergenlikte ya da yetişkinlikte kapalı bir araca bindiğinde benzer bir tepki geliştirebilir.
Çocuklukta yaşanan kazara kapalı kalma durumlarına ek olarak bazı bireyler, ceza olarak dar mekânlara da kilitlenmiş olabilir. Bu gibi durumlarda tedavi süreci çok daha zorlu olabileceği gibi derinlikli bir terapi gerekir. Ceza olarak kilitli tutma davranışı çocukluk sırasında sıklıkla tekrarlandıysa iyileşme sürecinin kademeli bir şekilde gerçekleşmesine ve diğer travmaları tetiklememesine dikkat edilmelidir. Yoğun anksiyete durumlarında bireyler, ilaç desteği de alabilir.
“Kapalı alan korkusu nasıl yenerim?” sorusuna; doğru tanı ve tedavi yöntemlerinin uygulanması halinde fobinin kontrol altına alınması mümkündür, yanıtı verilebilir. İyileşme sürecinin zaman alabileceği göz önünde bulundurulmalı ve klostrofobiyi yenmek için öncelikle bir profesyonelden yardım alınmalıdır. Bireyler, bir terapistle çalışarak kaygılarının kökenine inebilir ve bu sayede korkularını yenmek için doğru çözüm yolunu bulabilir. Bilişsel davranışçı terapi ve EMDR (Göz Hareketleri ile Duyarsızlaştırma ve Yeniden İşleme) gibi yöntemler, klostrofobiye neden olan travmatik olayların yeniden işlenmesine yardımcı olarak kişiye acil durumlarda kullanabileceği çeşitli baş etme yöntemleri kazandırabilir.
“Kapalı alan korkusu nasıl geçer?” sorusuna verilebilecek bir başka yanıt ise maruz kalma terapisidir. Bu yöntemde kişiler, korktukları durumla kademeli bir şekilde karşı karşıya bırakılır ve bu sayede kaygılarıyla yüzleşmeleri sağlanır. Başka fobi türlerinin tedavisinde de tercih edilen maruz kalma terapisi, son derece etkili bir yöntemdir. Ayrıca durumun şiddetine göre bireylere, terapiye destek olması amacıyla çeşitli anksiyete ilaçları da reçete edilebilir.
Klostrofobi konusundaki bir başka tedavi yöntemi ise kişinin kendi kendine uygulayabileceği bazı rahatlama teknikleri ve gevşeme egzersizleridir. Özellikle derin nefes alma ve kas gevşetme alıştırmaları, kaygı ya da panik hissini azaltarak hem bedeni hem de zihni rahatlatır. Ancak klostrofobide iyileşme sürecinin zaman alabileceğini de göz önünde bulundurmak gerekir. Bu nedenle doğru uzmandan destek alınması ve küçük adımlarla ilerlenmesi yararlı olur.
Uzman desteği ve kişisel rahatlama egzersizlerinin yanı sıra tüm psikolojik rahatsızlıklar ve fobilerde olduğu gibi çeşitli destek gruplarına da başvurulabilir. Bireyler, kendilerine benzer sorunlar yaşayan kişilerle iletişime geçebilir ve deneyim paylaşımı yoluyla birbirlerine destek olabilir. Bu sayede rahatsızlığın yarattığı izolasyon ve yalnızlık duygusu aşılabilecek, kişi kendisini yargılamayı azaltacak ve durumunun toplumda oldukça yaygın olduğunu keşfedecektir. Çeşitli fobi ve rahatsızlıklar oluşturulan çevrim içi veya yüz yüze terapi destek grupları, bireylerin tedavi sürecinde önemli bir role sahiptir.
Kapalı alan korkusu adı olan klostrofobi tanısında uzmanlar tarafından kullanılan çeşitli yöntem ve kriterler mevcuttur. Tanı sürecinde ilk olarak belirtilerin detaylı bir şekilde incelenmesi ve ardından kapalı alan korkusuna neden olabilecek diğer olası sebeplerin değerlendirilmesi gerekir. İlk aşamada uzman doktor ya da terapistle klinik görüşme gerçekleşir ve hastanın öyküsü dinlenir. Klostrofobinin ilk olarak ne zaman ortaya çıktığı, nasıl bir şiddette olduğu ve hangi durumlarda tetiklendiği hakkında detaylı bilgi alınır. Ayrıca bu aşamada genetik faktörlere ve öğrenilmiş davranışlara hakim olabilmek adına kişinin aile geçmişi hakkında da detayların öğrenilmesi gerekir.
Kapalı alan korkusu ismi olan klostrofobi tanısı konulurken yararlanılan en önemli kaynak Amerikan Psikiyatri Birliği'nin (APA) yayınladığı DSM-5 (Diagnostic and Statistical Manual of Mental Disorders) kriterleridir. İlgili kaynağa göre özellikle işlevsellikte bozulma, sürekli korku ve kaygı durumu gibi kriterler hastalığın tanısı için büyük bir önem teşkil eder. Ancak burada yazılı maddelerin son derece genel olduğu ve semptomların kişiden kişiye değişiklik gösterebileceği göz önünde bulundurulmalıdır. Tüm hastaları genelleyen anlayışlar, kişiye özel bir tedavinin geliştirmesini engeller ve iyileşme sürecini geciktirir. Bu nedenle hasta, doktoruyla kişisel öyküsünü en ayrıntılı şekilde paylaşmalı ve özellikle uzman görüşü olmadan herhangi bir ilaç kullanmamalıdır.
Hasta öyküsünün yeterli olmadığı durumlarda çeşitli anksiyete ölçekleri ve fobik tepki testleri kullanılarak daha detaylı bir tanı sürecine gidilebilir. Bu sayede klostrofobinin şiddeti, tedavinin aciliyet durumu ve ilaç desteği gerekip gerekmeyeceği gibi durumlara da karar verilmesi mümkündür. Ayrıca son dönemdeki teknolojik gelişmelerin sağladığı birtakım sanal gerçeklik testleri sayesinde bireylerin kapalı alanlara verdiği tepkiler daha kontrollü bir şekilde ölçülüp gözlemlenebilir.
Klostrofobi konusunda uzmanın yardımcı olacağı en önemli nokta, kapalı alan korkusunun normal bir fobi mi olduğu yoksa başka bir tıbbi ya da psikiyatrik durumun sonucunda mı ortaya çıktığını ayırt etmektir. Hasta, durumunun anlaşılması için doktorun sorularına doğru ve ayrıntılı olarak cevap vermeli, ölçüm formlarını uygun bir şekilde doldurmalıdır. Tanı sırasında kaygının şiddet ve yoğunluğunun da belirlenmesi önem taşır. Hangi durumların klostrofobiyi tetiklediğinin belirlenmesi de terapi sürecine yardımcı olarak sorunun kökenine inilmesini sağlar.
Kişinin, şiddetli kapalı alan korkusunun altı aydan fazla süredir devam ediyor olması, en önemli kriterlerden biridir. Korkunun gerçek ve dış koşulların doğruladığı bir sebebinin olmaması ya da irrasyonel nitelik taşıması da yine tanı sırasında belirleyici bir unsurdur. Yaşanan korkunun kişide yarattığı stresin niteliği ve bu hislerin gündelik hayatı nasıl etkilediği de önemlidir. Uzmanlar, klinik görüşme sonucunda bireylerin çeşitli tanı kriterlerini karşıladığını düşünüyorsa tedavi sürecini başlatabilir.
Günümüzde kapalı alan korkusunun tanı ve tedavisi için pek çok gelişmiş yöntem tercih edilir. İlk olarak bu durumu deneyimleyen bireylerin bir uzmana danışması ve kendileri için en doğru tedavi yöntemi hakkında bilgi edinmesi gerekir. Kapalı alanlarda yaşanan korku ve panik duygusunun başka sebepleri olup olmadığı doktorun danışmanlığı eşliğinde kontrol edilmeli, gerekli tedavi için ilk adımlar atılmalıdır. Klinik görüşme sırasında kişi, durumunun ilk olarak ne zaman ortaya çıktığından ve şiddetinden bahsetmelidir. Aynı zamanda uzmanların yönelttiği sorulara doğru, net ve ayrıntılı yanıtlar verilmesi de sürecin başarılı bir şekilde ilerlemesi açısından büyük bir öneme sahiptir.
Günlük hayatındaki işlevselliği bozulan, mesleki ve sosyal hayatı etkilenmeye başlayan bireyler için uzman desteği büyük önem taşır. Kimi durumlarda kökeni oldukça derinlere uzanan kapalı alan korkusunun iyileşme süreci, zaman ve çaba gerektirebilir. Klinik görüşme sırasında hastanın hem kendi geçmişine hem de aile geçmişine dair bilgiler alınır. Bu sayede hastalığın ortaya çıkmasına neden olabilecek çeşitli genetik ve ailevi sebepler detaylı bir şekilde incelenir. Ailede anksiyete ya da panik bozukluğu olan bireyler yer alıyorsa kişi, bu tür fobileri öğrenme yoluyla geliştirmiş olabilir. Oluşabilecek dinamiklerin farkında olmak, bireylerin daha doğru bir tedavi yöntemiyle hareket etmesini sağlayacak ve terapi sürecini kolaylaştıracaktır.
İlk görüşme sonrasında uzman, durumun şiddetine göre kişilere çeşitli terapi yöntemleri ya da ilaç tedavisi önerecektir. Terapi sürecinde hem sorunun kökenlerine inilerek kaygıların azaltılması hem de çeşitli egzersizler yardımıyla semptomların hafifletilmesi hedeflenir. Bu sayede kişi, küçük adımlarla günlük hayattaki işlevselliğini geri kazanabilecek, kapalı ya da alanlarla bulunmakla ilgili kaygılarını yenmeye başlayacaktır. Fobinin çok daha yerleşmiş olduğu ve ağır travmaların söz konusu olduğu hastalarda ise iyileşme süreci uzun bir zaman gerektirir. Bu sırada kişinin ailesi ve yakınlarının ona destek olması, yargılayıcı davranmaması ve sabırlı olması son derece önemlidir.
Fobileri olan kişiler çeşitli durumlarda yaşadıkları zorlu deneyimin yanı sıra sosyal olarak yarattıkları zorluklardan dolayı suçluluk ve utanç duygularına kapılabilir. Açığa çıkan duygularla baş edemeyen bireyler, kendilerini sosyal yaşamdan soyutlayabilir ve daha da yalnızlaşabilir. Bu durumda tedaviye erişimleri engelleneceği gibi toplumdan soyutlanmaları da muhtemeldir. Olası problemlerin ortaya çıkmaması için tedavi sürecinde hastanın yakınlarının bilinçli bir şekilde destek olması son derece önemlidir.
İstanbul kapalı alan korkusu için tedavi alabileceğiniz birçok klinik vardır. Üsküdar kapalı alan korkusu tedavisi klinikleri başta olmak üzere farklı ilçelerde de tecrübeli isimlere ulaşmak mümkündür. Diğer yandan klinik seçiminde dikkat edilmesi gereken önemli etkenler bulunur. Doktorun uzmanlığı, deneyimi ve tedavi gören kişilerin yorumları seçim sürecinde göz önünde bulundurulması gereken faktörler arasındadır. Altunizade kapalı alan korkusu tedavisi klinikleri arasında yer alan Dr. Muzaffer Öztosun, uzun yıllara dayanan deneyimi ve bilgi birikimiyle ön plana çıkar. Klinikle iletişime geçerek tanı ve tedavi sürecine dair detaylı bilgi alabilirsiniz. Hemen iletişim kurun.
ŞİMDİ ARA!
+90 542 474 44 48ŞİMDİ SOR!
+90 542 474 44 48